İletişim: dusuncedehlizi@gmail.com

27 Haziran 2020

Şehveti Aşan Tutku

15. yıl kapıda...
15 yıl önce şubat serinliğinde tanıştım kendisiyle.

Bıcır bıcır konuşuyordu; kulak verdim. Konuşmasının içeriğinden maada, ses tonundan benliğime süzülen ılık esintiyi dinliyordum. Kelimelere yüklü esinti her geçen an daha da etkisine alıyordu beni; hani tatlı bir uykuya dalıyormuş gibi, hipnozun 'içinden hiç çıkmasam' dediğimiz türünden.

Cümleleri bitti, onun ardından başkaları yeltendi konuşmaya; duymuyordum. Duyduğum tek şey, insan uğultularıydı, anlam yükleyemediğim insan sesleri.

Yakınına sokuldum usulca, gözlerimi üzerinden ayırmadan. Öyle kurguladığım, önceden ayarlanmış cümle veya cümlelerim yoktu cebimde; o an için kurgulu hiçbir cümle kesmezdi de beni zaten.

Yaklaştım, hiç seslenmeden, sanki beni dinliyormuş gibi zınk diye savurdum aklımdan geçeni; önce bakakaldı, sonra toparladı -daha doğrusu toparlamış gibi davrandı- ve bıcır bir cümle ile mukabelede bulundu.

Aklımdan geçen, zınk diye savurduğum onda saklı; saklı da kalmalı....
Onun bıcır mukabelesi de bende...

...

'Ben bilirim' ifademin ardından gözlerime yüklenen tebessümü çok iyi hatırlıyorum.

O gün bugündür, onu her özlediğimde kuytulara düşer bakışlarım.
Mıh gibi saplı aklıma, düşünmeden geçirdiğim an(lar)ım yok; istesem de engel olamıyorum onu düşünmeye.

Bazen kalakalıyorum olduğum yerde, aklıma saplı olduğu gibi, ben de olduğum yere mıh gibi saplanıyorum. Kimi zaman kıpırdayabiliyorum kendimce; tatsız, keyifsiz ve zaruri hamlelerle.

Bu aralar sabır keskin bir bıçak...
Bu sıralar zeminler kayıp gidiyor ayaklarımın altından...
Bu zamanlar zor, çok zor zamanlar...

Şehveti de aşan, şehvet kadarlığı fazlasıyla ardında bırakan tutku, aşk ve zapt edilemeyen hasret ile...