Özellikle
son asırda, Anadolu topraklarında; cahil kitlenin, kahvehane kültürünü
sosyal aktivite, sokak jargonunu temel dil, havalarda uçuşan ve toplum
baskısının ürettiği klişeleri, basmakalıp öğretileri bilgi sananların
ağzında dolaşan, sakız gibi çiğnenip çiğnenip, sosyal iletişime hançer
gibi saplanan bir iddia. ‘Mum Söndü Ayinleri’. Bu ayinlerin kimlere
atfedildiğine geçmeden, bu iddiadan şekil ve eylem olarak neyin veya ne
gibi durumların algılandığına işaret edelim.
Aynı
inanç ve kültüre sahip olan bir grup biraraya toplanır. Temel şart,
herkesin evli olması ve ayine eşi ile katılmasıdır. Bekar olanlar, bu
ayine veya toplantıya kesinlikle katılamazlar; velev ki sevgilileri ile
çift olarak katılsınlar. İlk aşamada, katılımcılar toplanırlar,
inançları gereği sahip oldukları belirli ritüelleri beraberce yaparlar.
Ritüellerin ardından, o ayinin veya toplantının başkanı, ışıkların veya
mumların söndürülmesini emreder. Etraf karanlıklaştığında, her erkek bir
kadını yakalamaya daha doğrusu kapmaya çalışır. Her erkek, bir kadın
kapabilecektir, herkes çift olarak gelmiştir çünkü. Her erkek, rastgele
veya öncesinde gözüne kestirdiği ve karanlığa rağmen isabet ederek
yakaladığı kadın ile sevişir. Bu açıdan, kadın da atılgan davranabilir,
bir erkeği tarafına çekerek onunla sevişebilir. Halk ağzı ile kullanılan
‘kim kimi yakalarsa …’ deyiminin, üzerine cuk diye oturduğu cinsten
anlayacağınız. Böyle bir uygulamanın, bir ayinin, sosyal noktada
bildiğimiz ‘pezevenklik, deyyusluk’ olduğunu; ahlaki boyutta ise, ensest
olayına dahi katmer katmer level atlattığını tartışmamıza gerek yoktur
sanırım. Ailece katılanların, ışıklar söndüğünde, çok iğrenç
çiftleşmelerin gölgesinde sevişeceklerini söylemek mümkündür. Bu boyutu
teferruatlandırmak istemiyorum, mide bulandırıcı. Genel algı bu
yöndedir; kimileri bu algıda daha kreatiftir. Kreatif olan algıya göre,
karanlık aşamasında ilk seçilen ile sevişildikten sonra, ışıklar veya
mumlar yakılmadan tekrar partner değişiklik(ler)i yapılabilir. Kısaca,
sınırsız ve kimlerin katıldığını umursamadan, kiminle seviştiğine
aldırmadan yapılan karma seks.
Şekil
ve eylem boyutunu açıkladık. Şimdi gelelim işin cinayet boyutuna. Bu
ayinler ile alakalı, sosyal anlamda büyük bir cinayet işlenmekte ve
ortak paydalarımızı tarumar edecek bir atıfta bulunulmaktadır. Kendini
bilmeyen, ağzından yellenmeyi konuşmak sanan cahil cühela takım, bu
sapklınlığı hâlâ Alevilere atfetmeye devam etmekte;
salaklığın kendini aşıp iftira boyutuna tırmandığı nokta; affedilemez
türden bir sosyal cinayet. Tezgah Yahudinin. Mekan Anadolu. Sulta
Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde. 17.-18. asır suları.
Bu
sapkın uygulamanın, herkesi birbirine diktiren ayinlerin mucidi Yahudi
dönmesi Sabatay Sevi’dir. Sevi’nin temel felsefesi, bütün günahları
mübah saymasından ibarettir. Bu felsefesini, çok masum bir amaca
bağlamıştır tilki Sevi. Müridlerine ve yanına topladığı yandaşlarına
anlattığına göre, ne kadar çok günah işlenirse, Mesih’in gelmesi ve
yeryüzünü ıslah etmesi de aynı derecede çabuk ve hızlı gerçekleşecektir.
Sevi denilen sapkının anlattığı hikayeye, Yahudi asıllı olanların
kimileri samimi bir şekilde, kimileri de nefislerine hoş geldiği için
inanmıştır. Bu gibi ayinleri Osmanlı topraklarında yaygınlaştırmak
isterken, toplumun bilinçli tepkileri ve ölümcül tehditleri ile
karşılaşmıştır Sevi; Anadolu’da yaşayan Sünnisi de, Alevisi de,
günahkarları da dahil, bu derece sapkınlığa aklen dahi müsamaha
gösteremeyecek potansiyeldedir (çok şükür); o dönemlerde lakin !.. Fakat
Sevi rahat durmamış, aldığı tepkinin, tehditlerin biletini Alevilere
kesmiş; şahsının Alevi itikadına mensup olduğunu iddia ederek, bu
ayinleri gizliden gerçekleştirmeye ve yaygınlaştırmaya çabalamıştır.
Kendisinin Alevi olduğu iddiası ve sapkın ayin(ler)i ile Anadolu
Alevi’lerinden kimseleri kafesleyemediğini, kafesleyemeyeceğini anlayan
Sevi, iyice çıldırmış ve Anadolu topraklarında ‘Aleviler mum söndü
yapıyor’ iftirasının da mucidi olmuştur. Bu iftira o dönemlerde pek
zemin bulamamıştır, sebebi ise çok açıktır; toplum ucundan bucağından da
olsa bilgili ve bilgi kaynaklı bilinçlidir. Toplum bilgisizleştikçe,
cahilleştirildikçe, bu iftira zemin bulmuş ve bir sosyal cinayete
dönüşmeye başlamıştır, yaşadığımız asır ve bir önceki asırda olduğu
üzere. Meseleye bu boyuttan baktığımızda, Sevi gecikmeli de olsa
–müfteri olarak-, asıl hedefine ulaşmıştır. Burayı bağlamadan, bir
hususa değinmekte fayda görüyorum; mum söndü diye adlandırılan
ayinlerin, sapkın bir Yahudi Tarikatı’nın uygulamalarından olduğunu
teyid eden Yahudi yayın organlarından söz etmek de mümkündür, mesela
Şalom.
Bu
aşamada, sorulması gereken çok mantıklı ve yerinde bir soru var. ‘Peki,
bu ayinler topraklarımızda hala gizliden de olsa yapılmakta mıdır ?’ Bu
soruyu maalesef evetlemek durumundayız. Özellikle heva (nefsin zararlı
ve günah olan arzuları) budalası kesimlerin ‘şehvette ve tatminde
sınırsızlık’ safsatası ile bu gibi ayinlere devam etmekte olduğunu ve
kendi eksenlerinde bu gibi sapkınlıkları ‘çağdaşlık’ diye
pazarladıklarını, hatta bu durumu dünya çapında örgütleyerek profesyonel
organizeler tertiplediklerini söyleyebiliriz. Malum; son
kertede herkes, çağa bir elbise biçmekte ve biçtiği elbiseyi giydirecek
karakterler ve kurbanlar aramakta. Biçilen modelin umumi sunumu da
‘çağdaşlık’.
Alevileri
ve dahi Aleviliği zamanında kullanmaya çalışanlar olduğu gibi, bugün de
buna kalkışanlar ve hatta bunu kıyasıya yapanlar var. Allah’ın
varlığını değil sorgulamak, bilfiil inkar eden; Allah Rasulü Hz Muhammed
(s.a.v)’i ve getirdiği dini kabul etmeyen birinin veya birilerinin
‘Alevi’ olduğunu, olduklarını iddia etmesi veya etmeleri nedir ?
Bu soruyu popüler zihniyetin tam ortasına saplayarak (bu konuda) satırlarıma ara veriyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder