İletişim: dusuncedehlizi@gmail.com

8 Nisan 2015

Mum Söndü İftirası

Özellikle son asırda, Anadolu topraklarında; cahil kitlenin, kahvehane kültürünü sosyal aktivite, sokak jargonunu temel dil, havalarda uçuşan ve toplum baskısının ürettiği klişeleri, basmakalıp öğretileri bilgi sananların ağzında dolaşan, sakız gibi çiğnenip çiğnenip, sosyal iletişime hançer gibi saplanan bir iddia. ‘Mum Söndü Ayinleri’. Bu ayinlerin kimlere atfedildiğine geçmeden, bu iddiadan şekil ve eylem olarak neyin veya ne gibi durumların algılandığına işaret edelim.


Aynı inanç ve kültüre sahip olan bir grup biraraya toplanır. Temel şart, herkesin evli olması ve ayine eşi ile katılmasıdır. Bekar olanlar, bu ayine veya toplantıya kesinlikle katılamazlar; velev ki sevgilileri ile çift olarak katılsınlar. İlk aşamada, katılımcılar toplanırlar, inançları gereği sahip oldukları belirli ritüelleri beraberce yaparlar. Ritüellerin ardından, o ayinin veya toplantının başkanı, ışıkların veya mumların söndürülmesini emreder. Etraf karanlıklaştığında, her erkek bir kadını yakalamaya daha doğrusu kapmaya çalışır. Her erkek, bir kadın kapabilecektir, herkes çift olarak gelmiştir çünkü. Her erkek, rastgele veya öncesinde gözüne kestirdiği ve karanlığa rağmen isabet ederek yakaladığı kadın ile sevişir. Bu açıdan, kadın da atılgan davranabilir, bir erkeği tarafına çekerek onunla sevişebilir. Halk ağzı ile kullanılan ‘kim kimi yakalarsa …’ deyiminin, üzerine cuk diye oturduğu cinsten anlayacağınız. Böyle bir uygulamanın, bir ayinin, sosyal noktada bildiğimiz ‘pezevenklik, deyyusluk’ olduğunu; ahlaki boyutta ise, ensest olayına dahi katmer katmer level atlattığını tartışmamıza gerek yoktur sanırım. Ailece katılanların, ışıklar söndüğünde, çok iğrenç çiftleşmelerin gölgesinde sevişeceklerini söylemek mümkündür. Bu boyutu teferruatlandırmak istemiyorum, mide bulandırıcı. Genel algı bu yöndedir; kimileri bu algıda daha kreatiftir. Kreatif olan algıya göre, karanlık aşamasında ilk seçilen ile sevişildikten sonra, ışıklar veya mumlar yakılmadan tekrar partner değişiklik(ler)i yapılabilir. Kısaca, sınırsız ve kimlerin katıldığını umursamadan, kiminle seviştiğine aldırmadan yapılan karma seks.


Şekil ve eylem boyutunu açıkladık. Şimdi gelelim işin cinayet boyutuna. Bu ayinler ile alakalı, sosyal anlamda büyük bir cinayet işlenmekte ve ortak paydalarımızı tarumar edecek bir atıfta bulunulmaktadır. Kendini bilmeyen, ağzından yellenmeyi konuşmak sanan cahil cühela takım, bu sapklınlığı hâlâ Alevilere atfetmeye devam etmekte; salaklığın kendini aşıp iftira boyutuna tırmandığı nokta; affedilemez türden bir sosyal cinayet. Tezgah Yahudinin. Mekan Anadolu. Sulta Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde. 17.-18. asır suları. 


Bu sapkın uygulamanın, herkesi birbirine diktiren ayinlerin mucidi Yahudi dönmesi Sabatay Sevi’dir. Sevi’nin temel felsefesi, bütün günahları mübah saymasından ibarettir. Bu felsefesini, çok masum bir amaca bağlamıştır tilki Sevi. Müridlerine ve yanına topladığı yandaşlarına anlattığına göre, ne kadar çok günah işlenirse, Mesih’in gelmesi ve yeryüzünü ıslah etmesi de aynı derecede çabuk ve hızlı gerçekleşecektir. Sevi denilen sapkının anlattığı hikayeye, Yahudi asıllı olanların kimileri samimi bir şekilde, kimileri de nefislerine hoş geldiği için inanmıştır. Bu gibi ayinleri Osmanlı topraklarında yaygınlaştırmak isterken, toplumun bilinçli tepkileri ve ölümcül tehditleri ile karşılaşmıştır Sevi; Anadolu’da yaşayan Sünnisi de, Alevisi de, günahkarları da dahil, bu derece sapkınlığa aklen dahi müsamaha gösteremeyecek potansiyeldedir (çok şükür); o dönemlerde lakin !.. Fakat Sevi rahat durmamış, aldığı tepkinin, tehditlerin biletini Alevilere kesmiş; şahsının Alevi itikadına mensup olduğunu iddia ederek, bu ayinleri gizliden gerçekleştirmeye ve yaygınlaştırmaya çabalamıştır. Kendisinin Alevi olduğu iddiası ve sapkın ayin(ler)i ile Anadolu Alevi’lerinden kimseleri kafesleyemediğini, kafesleyemeyeceğini anlayan Sevi, iyice çıldırmış ve Anadolu topraklarında ‘Aleviler mum söndü yapıyor’ iftirasının da mucidi olmuştur. Bu iftira o dönemlerde pek zemin bulamamıştır, sebebi ise çok açıktır; toplum ucundan bucağından da olsa bilgili ve bilgi kaynaklı bilinçlidir. Toplum bilgisizleştikçe, cahilleştirildikçe, bu iftira zemin bulmuş ve bir sosyal cinayete dönüşmeye başlamıştır, yaşadığımız asır ve bir önceki asırda olduğu üzere. Meseleye bu boyuttan baktığımızda, Sevi gecikmeli de olsa –müfteri olarak-, asıl hedefine ulaşmıştır. Burayı bağlamadan, bir hususa değinmekte fayda görüyorum; mum söndü diye adlandırılan ayinlerin, sapkın bir Yahudi Tarikatı’nın uygulamalarından olduğunu teyid eden Yahudi yayın organlarından söz etmek de mümkündür, mesela Şalom.


Bu aşamada, sorulması gereken çok mantıklı ve yerinde bir soru var. ‘Peki, bu ayinler topraklarımızda hala gizliden de olsa yapılmakta mıdır ?’ Bu soruyu maalesef evetlemek durumundayız. Özellikle heva (nefsin zararlı ve günah olan arzuları) budalası kesimlerin ‘şehvette ve tatminde sınırsızlık’ safsatası ile bu gibi ayinlere devam etmekte olduğunu ve kendi eksenlerinde bu gibi sapkınlıkları ‘çağdaşlık’ diye pazarladıklarını, hatta bu durumu dünya çapında örgütleyerek profesyonel organizeler tertiplediklerini söyleyebiliriz. Malum; son kertede herkes, çağa bir elbise biçmekte ve biçtiği elbiseyi giydirecek karakterler ve kurbanlar aramakta. Biçilen modelin umumi sunumu da ‘çağdaşlık’.


Alevileri ve dahi Aleviliği zamanında kullanmaya çalışanlar olduğu gibi, bugün de buna kalkışanlar ve hatta bunu kıyasıya yapanlar var. Allah’ın varlığını değil sorgulamak, bilfiil inkar eden; Allah Rasulü Hz Muhammed (s.a.v)’i ve getirdiği dini kabul etmeyen birinin veya birilerinin ‘Alevi’ olduğunu, olduklarını iddia etmesi veya etmeleri nedir ?


Bu soruyu popüler zihniyetin tam ortasına saplayarak (bu konuda) satırlarıma ara veriyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder